top of page

CİNSEL OBJEYE İLİŞKİN SAPMALAR

Halk arasında cinsel dürtüden anlaşılan şey aslında, insanın bir gün ceza olarak erkek ve kadın olarak iki parçaya ayrıldığını ve o zamandan beri aşk yoluyla tekrar birleşmeye çalıştığını anlatan şiirsel efsaneye çok benzerlik gösterir. Bu yüzden bazı kadınların kadınları ve bazı erkeklerin erkekleri cinsel obje olarak gördüklerini duymak çok şaşırtıcı gelebilir. Böyle insanlar eşcinsel olarak adlandırılır. Eş cinsel insanların sayısı oldukça fazla olmasına karşın kesin olarak eşcinsellik tanımı koymak zordur.

A. EŞCİNSELLİK DURUMU

Eşcinsellerin davranışları - Eşcinseller kendi içlerinde farklı kategorilere ayrılır:

a) Tamamen eşcinsel olanlar; onların cinsel objesi mutlaka aynı cinsiyette olurken karşı cins cinsel istek uyandırmak bir yana nefret bile uyandırabilir. Erkekleri ele alırsak, nefretlerinden dolayı normal cinsel eylemde bulunmak için uygun duruma sahip olamaz veya olsa dahi süreçte hiç zevk almaz.

b) Çift taraflılar, psikoseksüel, hermafrodizm; onlar için cinsel obje her iki cinsiyetten de olabilir. Onlarda tek olma karakteristik özelliği yoktur.

c) Belli koşullarda eşcinsellik sergileyenler; Normal cinsel objeye erişememe veya bir toplulukta kabul görme gibi bir çaba benzeri harici durumlar söz konusu olduğun da aynı cinsten bireyleri cinsel obje olarak görüp cinsel ihtiyaçlarını karşılayabilirler.

Eşcinseller kendi alışılmamış cinsel dürtüleri hakkındaki görüşleri itibari ile de çeşitlik gösterir. Bazıları bunu normal bir insanın libidosuna yaklaşımı gibi oldukça doğal karşılayıp aynı haklara sahip olmayı talep ederken bazıları bunu korkunç bir zorunluluk olarak görür ve buna karşı çıkmaya, bu durumdan kurtulmaya çalışır.

Çeşitlilik gösterdikleri bir başka konu da zamanla ilintilidir. Eşcinsellik karakteristik özellikleri kişinin hatırladığı en eski hatıralara kadar uzanabilir, ergenlikten önce veya sonra belirli bir zaman diliminde ortaya çıkmış olabilir. Bu cinsel karakteristik hayat boyu kalabilir, nadiren belirli aralıklarla görülebilir veya normal gelişim sürecinde sadece bir dönem kendini gösterebilir. Ayrıca normal cinsel obje ve normal olmayan arasında dönemsel değişimlerin olduğu gözlemlenmiştir. Acılı bir normal cinsel deneyim sonrasında da kişinin libidosunun karşı yönde değişimi oldukça ilgi çekicidir.

Bu farklı kategorilerdeki çeşitlilik genel olarak birbirinden bağımsızdır. En aşırı biçimlerinin kişinin tüm hayatı boyunca bu karakteristik özelliğe sahip olması ve kişinin bu durumla bir sorunu olmadan yaşaması olduğu kabul edilir.

Birçok yazar yukarıda bahsettiğimiz çeşitlilikleri bir bütün olarak ele almaktan kaçınacak ve halihazırda eşcinsellik ile ilgili yargıları ile zıt düşmeyen ortak noktalardan ziyade farklılıkları vurgulama yoluna gideceklerdir. Fakat çeşitlilikler ne kadar fazla olursa olsun ara derecelere de çokça rastlandığı için grupları bir araya toplama düşüncesini değerlendirmemek çok yanlış olur.

 

 

Eşcinsellik Kavramı

                Eşcinsellik üzerine çalışmalar ilk başta bunun doğuştan gelen bir sinirsel dejenerasyon belirtisi olduğu fikrini doğurdu. Bu, doktorların eşcinselliğe rastladıkları ilk hastalarının hepsinin sinirsel hastalıklara sahip veya en azından öyle görünen kişiler olduğu gerçeğiyle uyuşuyordu. Öne sürülen tezde birbirinden bağımsız olarak değerlendirilmesi gereken iki öğe var; doğuştanlık ve dejenerasyon.

Dejenerasyon sözcüğünün gelişigüzel kullanımı bu terimi itirazlara açık kılıyor. Travmatik veya bulaşıcı olmayan her hastalığa dejeneratif demeye resmen alışılmıştır.

Magnanın dejenere sınıflandırması sinir sisteminin çalışmasının kusursuz olduğu durumlara bile dejenerasyon terimini uygulamayı mümkün kılmıştır. Bu durumda bu yeni dejenerasyon kavramının değeri ve kapsamı nedir diye sormak gerekiyor. Şu iki durumda dejenerasyondan söz etmek doğru olmaz:

1) Bölgede sayıca fazla eşcinsel yoksa,

2) Kişinin çalışma ve yaşam standartları ağır hasara uğramamışsa.

Eşcinsellerin bu anlamda dejenere olmadıkları aşağıda belirtilen gerçeklerden de anlaşılabilir.

1) Eşcinselliğe başka büyük sapkınlık belirtisi göstermeyen bireylerde rastlanıyor olması,

2) Herhangi bir özrü olmayan aksine yüksek zeka ve ahlak anlayışına sahip insanlarda rastlanıyor olması .

3) Eğer bir grup hastayı ele almaktan ziyade daha geniş açıdan bakılırsa, eşcinselliğin bir dejenerasyon belirtisi olmadığını gösteren 2 farklı olguyla karşılaşılır.

a) Eşcinselliğin eski uygarlıkların en parlak dönemlerinde yaygın olarak görüldüğünü ve önemli bir kurum olduğunu,

b) Dejenerasyon teriminin kullanımının genelde gelişmiş uygarlıklarla sınırlı olmasına karşın eşcinselliğin vahşiler ve ilkel kavimler arasında son derece yaygın olması. Avrupa’nın en uygar topluluklarında bile ırk ve iklim farklılıklarının etkisi eşcinselliğin sıklığı veya azlığı konusunda ve ahlaki davranış üzerinde en büyük etkiye sahiptir.

Doğuştanlık: Düşünüleceği üzere sadece yukarıda bahsettiğimiz 3 kategoriden ilk ve en uç sınıf olan eşcinseller için bunun doğuştan olduğunu kabul ediliyor ve bu iddia hayatlarında hiçbir dönemde cinsel dürtülerinin farklı bir yön izlemediği iddia eden kişilerin sözleri üzerine dayanmaktadır. Diğer iki kategori özellikle üçüncü, eşcinselliğin doğuştan olma iddiasıyla pek uyuşmuyor. Bu yüzden böyle bir iddianın savunucularının tamamen eşcinsel olanlar kategorisini ayırmak adına bir eğilimi vardır ve bu da eşcinselliğin genel bir açıklaması fikrinin yok sayılmasına neden olur. Bu doğrultuda bazı eşcinsellik durumlarının doğuştan bazılarının farklı sebeplerden kaynaklandığını kabul etmek gerekecektir.

 

 

Bu anlayışın aksine eşcinselliğin sonradan kazanılmış bir karakter olduğunu ileri süren anlayış aşağıdaki olgulara dayanır:

1) Birçok eşcinselde (tamamen eşcinsel olanlarda bile) erken yaşlarda homoseksüellik eğilimini ortaya çıkaran cinsel bir izlenim görülmüştür

2) Yine birçoğunda hayatlarının erken veya geç dönemlerinde eşcinselliğin kalıcı olmasına yöneltecek teşvik veya yasaklama gibi dış etkilerin görüldüğü saptanmıştır.(aynı cinsle özel ilişkiler, savaşta zamanındaki arkadaşlık, (hapishanelerdeki kısıtlılık, heteroseksüel ilişkinin bilinen tehlikeleri, bekarlık, iktidarsızlık vs.)

3) Hipno telkin yöntemi ile eşcinsellik ortadan kaldırılabilir. Eğer eşcinselliğin doğuştan olduğu iddiasını kabul edersek bu durum oldukça şaşırtıcı olurdu.

Bütün bunlar göz önüne alındığında doğuştan eşcinselliğin olduğu iddiası kesinlikle sorgulanabilir bir iddiadır. Doğuştan eşcinsel olduğunu söyleyenlerin dikkatlice incelendiklerinde belki de çocuklukta yaşadıkları bir olaydan sonra libidolarının yönünün belirlenmiş olduğu ve bu olayı unutmuş bulunan kimseler olduklarını göstermenin mümkün olduğunu ileri sürerek karşı çıkılabilir. (Hacelock Ellis)

Bunu savunan yazar için eşcinsellik, cinsel dürtünün hayat içindeki bir takım dışsal etkilere maruz kalıp çeşitlenmesinden başka bir şey değildir.

Ancak ulaşılan bu nokta, ortada hayatlarının erken dönemlerinde ayartılma, karşılıklı onanism gibi birçok cinsel etkiye maruz kalmış fakat eşcinsel olmamış veya eşcinsel kalmamış birçok insan olması gerçeği karşısında ayakta duramıyor. Bundan dolayı kişi doğuştan eşcinsellik ve sonradan kazanılan eşcinsellik alternatiflerinin eksik veya olan tüm koşulları kapsamadığı fikrini kabul etmek durumundadır.

Eşcinselliğin Açıklaması

Doğuştanlık veya sonradan kazanılmışlık hipotezleri eşcinselliğin doğasını açıklamada başarılı değil. İlk durumda, eğer bir insanın belirli bir cinsel objeye karşı bir dürtüyle doğduğu gibi kabaca bir açıklamayla yetinmeyeceksek eşcinsellikte doğuştan olan şeyin tam olarak ne olduğunun belirtilmesi gerekiyor. İkinci durumda ise sorun çeşitli dış etkilerin eğer bireyin içinde bunları karşılayacak bir dürtü yoksa sonradan kazanım için yeterli olup olmadığıdır.

 

 

 

 

 

 

Biseksüellik

Frank Lydston, Kiernan ve Che-valier'den bu yana eş cinsellik durumunu açıklamak için, insan ya bir kadın ya bir erkektir diyen halk görüşüyle çelişen bir kuram ileri sürülmüştür. Bilim bize cinsel özelliklerin belirgin olmadığı ve bundan dolayı özellikle anatomik anlamda cinsel ayrımı yapmanın zor olduğu durumlar gösteriyor. Bu tip vakalarda kişide üreme organı hem dişil hem erildir. (hermafrodizm). Bazı nadir vakalarda kişideki her iki üreme organının da geliştiği görülür fakat genelde iki organ da pasif durumdadır.

Bu anormallikler normal oluşumu anlamamızı kolaylaştırmaları açısından önemlidir. Anatomik hermofrodizm belli bir dereceye kadar normal sayılır çünkü normal oluşum gösteren dişilerde ve erkeklerde karşı cinsin cinsel organından izler bulunmaktadır. Bunlar ya tam gelişmemiş işlevsiz olarak bulunur ya da farklı işlevlere uymuşlardır. [

Uzun zamandır bilinen bu anatomik gerçeğin bize anlattığı şey başlangıçta biseksüel olan ve evrim boyunca karşı cinsin bazı kalıntılarını saklayarak monoseksüelliğe giden bir oluş olduğudur. Bu görüşü psişik alana taşımak ve eşcinselliği psişik hermofrodizmin bir ifadesi olarak anlamak doğal olacaktır. Bu noktada soruyu cevaba ulaştırmak için tek bir basamak kalır o da eşcinselliğin hermafrodizmin psişik ve bedensel belirtilerin arasındaki bağlantıyı görmektir.

Fakat beklenen ve gözlemlenen farklıdır. Psişik cinsiyet karışıklığı ile anatomik cinsiyet karışıklığı arasındaki ilişki kesinlikle yakın sanılmamalıdır. Eşcinsellerde sıklıkla cinsel dürtüde azalma (Havelock Ellis) ve cinsel organın işlevselliğini hafif ölçüde yitirdiği görülür fakat buradan her bireyde düzenli olarak görüldüğü anlaşılmamalıdır. Bu yüzdendir ki eşcinsellik ve bedensel hermofrodizm birbirinden tamamen bağımsız olarak ele alınmalıdır.

Diğer yandan ikinci ve üçüncü derece denilen cinsel karakterlere oldukça önem verilir onların da eşcinseller de oldukça fazla görülmesinin altı çizilir. (H. Ellis) Aslında bakıldığında bu doğrudur fakat ikinci ve üçüncü derecedeki karakterlere karşı cinste oldukça fazla rastlandığını ve bu kişilerde cinsel objede eşcinsellik olmaksızın hermofrodizm belirtileri görüldüğünü unutmamak gerekir.

Eğer eşcinsellik karşı cinsin özgül nitelikleri halinde başka ruh nitelikleri, dürtüler ve karakter çizgileri değişmelerine eşlik etseydi, psişik eşcinsellik kuramı daha açık olurdu. Fakat bu karakter sadece, sık olarak, kadınlarda bulunur. Oysa erkeklerde erkeklik karakteri eşcinsellikle uyuşur. Eğer biri psişik hermofrodizm hipotezini savunacaksa, bu hipotezin karşı cinsle olan bağlarının yeterli olmadığını kabul etmelidir. Bu bedensel hermofrodizm için de aynıdır. Halban'a göre bedensel organların körelmesi ve ikincil cinsel karakterin gelişmesi tamamen birbirinden bağımsızdır.

 

 

 

 

 

 

Erkek eşcinsellerin bir temsilcisi biseksüellik teorisini en basit haliyle şöyle açıkladı: "erkek bedeninde bir kadın beyni." Fakat kadın beyninin özelliklerini bilmiyoruz. Konuyu anatomiden ruhbilimine çekmeye çalışmak haksız olduğu kadar gereksizdir de. V.Krafft Ebing'in açıklama girişimi Ulrich'inkinden daha özenle formüle edilmişe benzemekle birlikte özünde farklı değil. v. Krafft-Ebing biseksüellik eğiliminin bireye bedensel organlara karşılık gelen dişil ve eril beyin merkezleri de kazandırdığını ileri sürmektedir. Bu merkezler başta ergenlik zamanında bağımsız olan üreme bezlerinin etkisi altında gelişiyormuş. Fakat aynı şeyi dişil ve eril beyinler için de söyleyebiliriz. Ayrıca beyinde dil için söylediğimiz gibi "cinsellik merkezleri" nin bulunup bulunmadığını bile bilmiyoruz. Tüm bu tartışmadan sonra şeyi kesin olarak görüyoruz. Birincisi eğer anatomik oluşumu bilmiyorsak biseksüellik eğilimi eşcinselliğin kapsamına giriyor. İkincisi ise bu kişilerin gelişimlerinde cinsel dürtüsünü etkileyecek bazı deneyimler yaşamış olmalarıdır.

 

EŞCİNSELLERİN CİNSEL OBJESİ

Psişik hermofrodizm eşcinsellerin cinsel objesinin de normalin tersi olduğunu varsayar. Eşcinsel bir erkek, bede nin ve zihnin erkeksi özelliklerine karşı koyamaz, kendini bir kadın gibi hisseder ve bir erkek arayışındadır. Fakat bu çok sayıda eşcinsel erkek için doğru olsa bile bunun tüm eşcinseller için geçerli olduğu söylenemez.

Birçok eşcinsel erkeğin erkeklik psişik karakterini koruduğu, karşıt cinsin ikincil karakter özelliklerinin çok azını sergilediği ve aslında cinsel objede kadınlığın psişik karakterini aradığı su götürmez bir gerçek. Eğer öyle olmasaydı kendilerini eşcinsellere sunan erkek fahişelerin eskiden olduğu gibi bugün de davranışları ve giyimi ile kadınları taklit etmesi anlaşılmazdı. Bu taklit aksi halde eşcinselliği aşağılamaktan başka bir şey olmazdı. En erkeksi kişilerin eşcinsel olduğu antik yunanda erkeklerin isteğini uyandıran şeyin genç oğlanlardaki erkeklik olmadığı; aksine vücutlarının kadınsı nitelikleri, ürkeklikleri, utangaçlıkları, bilgisizlikleri, güçsüzlükleri olduğu çok açıktır. Oğlanlar erkek olur olmaz diğer erkekler için cinsel obje olmaktan çıkar ve artık kendileri oğlanları cinsel obje olarak gören bireyler olurlar. İşte diğer birçok durumda olduğu gibi burada da cinsel obje sadece kendi cinsi olarak görülmez, bu her iki cinse karşı olan cinsel dürtülerin bir arada buluşmasıdır. Fakat cinselliğin nesnesi, erkeğin anatomik karakterini (erkek üreme aygıtı) taşımaktadır.  Kadınlarda bu durum daha az karışıktır. Etkin kadın eşcinseller genel olarak bedensel ve psişik erkek karakterine sahiptirler ve cinsel objelerinde kadınsılık ararlar yine de derin olarak incelendiğinde içlerinde çeşitlendikleri görülmektedir.

 

EŞCİNSELLERİN CİNSEL AMACI

Göz önünde bulundurmamız gereken bir diğer gerçek de cinsel amaçtaki tekdüzlülüğün eşcinsel kaynaklı olmamasıdır. Erkeklerde makat yolu ile birleşme kesinlikle eş cinsellikle birbirini tamamlayan şeyler ve tek yol değildir. Mastürbasyon sıklıkla tek amaçtır. Hatta cinsel amacı derin duygularla sınırlama heteroseksüel aşka olduğunda çok daha fazladır. Aynı şekilde eşcinsel kadınlarda da cinsel amaçlar çok çeşitlidir. Bunlar arasında en çok tercih edilenler ağız mukozasıyla dokunmadır.

SONUÇ

Elimizde bulunan veriler ne yazık ki eşcinselliğin temelini açıklayamıyor fakat bu incelemenin bize yukarıda belirtilen problemin çözümünden çok daha önemli bir anlayış kazandırdığını söyleyebiliriz. Cinsel dürtü ve cinsel obje arasında çok yakın bağlar olduğunu sanmakla yanlış yaptığımızı anladık. Anormal olarak adlandırdığımız vakalar bize cinsel dürtü ve cinsel obje arasında, dürtünün objeyi beraberinde getirdiği normal durumların tekdüzeliğini görmezden gelme tehlikesi içinde olduğumuz bir bağ olduğunu öğretti. Bu bizi dürtü ve obje arasındaki bağları ayrı olarak incelemeye yöneltiyor. Muhtemelen cinsel dürtü cinsel objeden tamamen bağımsızdır ve görülmesi objeden gelen uyarılmalara dayanmaz.

KAYNAKÇA

Freud, Sigmund, Bilinçaltı -Cinsellik Üzerine Üç Deneme, Gece, 2018, 7.Baskı, s.1-60

PSİKOLOG VEDAT GÜNEŞ

bottom of page